DEVAM: 11. Namaz
Vaktinde Uyuyan Veya Namazı Unutan Kimse
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
الْمُثَنَّى
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
جَعْفَرٍ
حَدَّثَنَا
شُعْبَةُ
عَنْ جَامِعِ
بْنِ شَدَّادٍ
سَمِعْتُ
عَبْدَ الرَّحْمَنِ
بْنَ أَبِي
عَلْقَمَةَ
سَمِعْتُ
عَبْدَ
اللَّهِ بْنَ
مَسْعُودٍ
قَالَ أَقْبَلْنَا
مَعَ رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
زَمَنَ
الْحُدَيْبِيَةِ
فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مَنْ يَكْلَؤُنَا
فَقَالَ
بِلَالٌ
أَنَا
فَنَامُوا
حَتَّى
طَلَعَتْ
الشَّمْسُ
فَاسْتَيْقَظَ
النَّبِيُّ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ
افْعَلُوا
كَمَا
كُنْتُمْ
تَفْعَلُونَ
قَالَ فَفَعَلْنَا
قَالَ
فَكَذَلِكَ
فَافْعَلُوا
لِمَنْ نَامَ
أَوْ نَسِيَ
Abdullah b. Mes'ud
(r.a.)'den demiştir ki; Hudeybiye zamanında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ile birlikte geldik. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Bizi kim bekleyecek?" buyurdu.
Bilal: Ben, dedi. Ancak
ashab(ın hepsi) güneş doğuncaya kadar uyudu kaldı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) uyanır uyanmaz: "Daha evvel yaptığınız gibi yapınız. (Önceden
normal vaktinde abdest alıp, ezan okuyup, namaz kıldığınız gibi yine
kılınız)" buyurdu.
Biz de öyle yaptık. Daha
sonra Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem); "Uyuyan veya unutan (uyuduğu
veya unuttuğu için namazı vaktinde kılamayan) böyle yapsın" buyurdular.
Diğer tahric: Nesai,
mevakit
AÇIKLAMA: Önceden de ifade edildiği gibi, Resulullah'ın
uyuyakalıp da sabah namazını güneş doğduktan sonra kıldığı yolculuğu, bu
rivayete göre Hudeybiye'den dönerken olmuştur. Farklı rivayetler de göz önüne
alınınca, Efendimizin sabah namazına kalkamadığı yolculuğunun birden fazla
olduğu anlaşılmaktadır.
Hz.
Nebi'in Hudeybiye yolculuğu hicretin 6. yılında olmuştur. Hudeybiye Mekke'ye
dokuz mil mesafede Cidde istikametinde bir köydür. Bugün oraya
"Şemisiye" veya "Şumeysiye' denilmektedir. Efendimiz 1625 kişi
ile Medine-i Münevvere'den çıkmış, öğle namazını Zul-Huleyfe'de kılmış ve umre
için ihrama girerek Mekke'ye doğru yola çıkmıştı. Ancak Kureyşliler,
müslümanları Mekke'ye sokmak istemiyorlardı. Bunun için askerlerini topladılar,
Mekke civarındaki sratejik önemi olan yerleri tuttular. Süvarilerini de
müslümanların üzerine gönderdiler. Hz. Nebiin savaş yapma niyeti yoktu. Zaten
hepsi ihramlı idiler ve yanlarında kınlarına sokulmuş yolcu kılıcından başka
silahları da yoktu. Resulullah Kureyş süvarilerinin kendilerine doğru
geldiklerini görünce onlarla karşılaşmamak için yolunu değiştirdi, dağ
yollarına saptı ve Hudeybiye'ye kadar geldi. Burada Efendimizin devesi çöktü,
bunun üzerine ashaba orada konaklamalarını emretti. Hz. Nebi'le Kureyş
arasında, Huzaa kabilesinden Budeyl b. Varka ve arkadaşları aracılığı ile bir
anlaşma yapıldı. Bu anlaşma hükmünce müslümanlar Umre yapmadan geri döndüler. Konunun
tafsilatı siyer kitaplarında mevcuttur.
Bu
hadis-i şerifte ifade edildiğine göre; işte bu seferden dönerken, müslümanlar
gece yarısından sonraya kadar yürümüşler ve dinlenmek ihtiyacını duymuşlar. Hz.
Nebi, kendilerini sabah namazına uyandıracak ve muhafızlık yapacak birini
istemiş, Hz. Bilal bu göreve talip olmuştur. Ne var ki yorgunluğun tesiriyle
Bilal de uyuyakalmış ve ancak güneşin harareti ile uyanabilmişti. Hz. Nebi,
hadiste ifade edildiği şekilde ashabına namazlarını kılmalarını emretmiştir.
Hz.
Nebiin "daha evvel yaptığınız gibi yapınız" sözlerinden, bazı
alimler namazların kazasının da aynen edası gibi olduğunu, dolayısıyle edası
cehri olan namazların kazasının da cehri, edası hafi olanların kazasının da
hafi olacağı hükmünü çıkarmışlardır.
Netice
olarak görülüyor ki, İslam'ın namaza vermiş olduğu önem aynen vakitlere de
yansımıştır. Uyku, unutkanlık ve kahir sebebler dışında namazların vaktinde
kılınmasının önemine işaret edilmiştir. Namazı kılmak bir vecibe olduğu gibi,
vaktinde ve belirli zamanlar içerisinde edası da bir vecibedir. Şu veya bu
bahanelerle namazı kılmayan veya vaktinde kılamayanlar için bir mazeret yoktur.
Her
ne suretle olursa olsun eda edilmeyen namazlar kaza edilmeli kaza ederken de
edasındaki kemale ulaşmak için ezan ve ikametin ihmal edilmemesi lüzumuna da
dikkat edilmelidir.
Sünnetlerin
kazasına gelince,sabah namazının sünneti öğleden önce farzı ile beraber kaza
edilir. Bunun dışında kazası emredilen sünnet yoktur. Her ne kadar sünnetlerin hikmeti
teşriiyyesi şeytanı kovarak, kendisinden uzaklaştırmak ve farz namazları huzu'
ve huşu içerisinde eda etmesini sağlamak ise de, bu husus vakitle
kayıtlanmıştır. Ancak vakit içerisinde ise, eda edilir. Vaktin çıkmasından
sonra kaza edilmez.
Farz
borcu olan revatib sünnetleri kılamaz görüşünde olanlar var ise de sözü edilen
hikmete binaen Hanefilerce sünnetin terki benimsenmemiş, farz borcu olsa dahi
sünnet kılmalıdır, görüşü ağırlık kazanmıştır. Farzlardan borcu varsa bir an
evvel kaza etmeli görüşü müftabih olan görüştür.
Ancak
misafir olanların sünneti kılmaları
efdal ise de, muhayyer olmaları bundan müstesnadır.